Keşfet
Bu akış otomatik olarak güncellenir
- Daha önce
-
#Edhem Eldem - #Doğu ile Batı Arasında #Osmanlı Kenti - #İş Bankası Yayınları Doğu İle Batı Arasında Fark Var Kitap Açıklaması Cumhurbaşkanından sokaktaki adama, şirket sahibinden seyyar satıcısına, gökdelende oturanından köyde yaşayanına, ülkemizde yaşayan herkesin kafasını şu soru kurcalıyor: Acaba biz nereliyiz? Batılı mı, yoksa Doğulu mı? Türkiye, doğudan bakınca Batılı, batıdan bakınca da Doğulu gibi görünüyor. Edhem Eldem - Doğu ile Batı Arasında Osmanlı Kenti - İş Bankası Yayınları.pdf
-
- edhem eldem
- doğu ile batı arasında
-
(ve 2 daha fazla)
Konudaki etiketler:
-
#Daniel Goffman - #Doğu İle Batı Arasında “Osmanlı kenti” diye bir olgudan söz etmek mümkün müydü? #Osmanlı tarihi alanının üç değerli ismi, #Edhem Eldem, #Daniel Goffmann ve #Bruce Masters’ın peşine düştükleri bu soru elinizdeki kitabın yola çıkış noktasını oluşturuyor. Daniel Goffman - Doğu İle Batı Arasında.pdf
-
NancyDog topluluğa katıldı
-
Aristoteles - Atinalıların Devleti - İş Bankası Yayınları Ünlü Yunan filozofu Aristoteles'n yök olduu sanlan "Atinalıların Devleti" adlı yazısı, Mısır'dan, Londra'daki British Museum'a getirilmiş olan bir papirus elyazmasının ortaya çkartılmasyla 1891 yılı şubat ayında yeniden tanındı. Elyazmasının ilk okuyucusu ve ortaya çıkarıcısı F. G. Kenyon'dur. Aristoteles'n eseri, ön yüzü sa'nn doumundan sonraki 78-79 yılıyla ilgili hesaplarla dolu dört papirusun arka yüzüne yazlmıştır. Aristoteles Atinalıların Devleti İş Bankası Yayınları.pdf
-
- aristoteles
- atinalıların devleti
-
(ve 1 daha fazla)
Konudaki etiketler:
-
Eserin Künyesi Bestecisi ve güfte şâiri: Giriftzen Âsım Bey Makâmı: Uşşak makâmı Usûlü: Curcuna usûlü Formu: Şarkı formu Sözleri Cânâ rakîbi handân edersin Ben bî-nevâyı giryân edersin Bîgânelerle ünsiyet etme Bana cihanı zindân edersin Akıtma çeşmim gel mest-i nâzım Âfâk-ı eşki ummân edersin Süzme kerem kıl çeşm-i siyâhın Zirâ ki havfım berkaam edersin Birinci Kıtanın Cumhuriyet Türkçesi Karşılığı Notası
-
Çıkış kapısına doğru itiş kakış ilerleyen yolcu selinin içinde telaş etmeyen bir o vardı. Elinde yol çantası, biletini görevliye vermek için sırasını bekledi. Yaş tülünün altında başı dimdikti. Brüksel'den trene saat altıda binmişti. Hava karanlıktı. Buz gibi bir yağmur yağıyordu. Üçüncü mevki sırılsıklamdı. Çamur içindeki yerler ıslak, cıvık bir buğuyla kaplı bölmeler ıslak, içinden dışından sular sızan camlar ıslaktı. Islak giysili insanlar uyukluyordu. Saat sekizde Hasselt'e gelince trenin de, garın da elektrikleri sönmüştü. Bekleme salonlarında şemsiyelerden yol yol ıslak ipek kokan sular akıyor, sobaların başında yolcular kestiriyorlardı. Çoğu, Edmee gibi, karalar giymişti: Bu bir rastlantı mıydı? Yoksa, kendisi tepeden tırnağa karalar içindeydi, yastaydı ondan mı tuhafına gidiyordu herkesin koyu renk giymiş olması? Georges Simenon - Kanaldaki Ev.pdf
-
- georges simenon
- kanaldaki ev
-
(ve 1 daha fazla)
Konudaki etiketler:
-
Yarın Sayı 44 Nisan 1985 Türkiye Adalet Akademisi Dergisi 41. Sayı. Yarın Sayı 44 Nisan 1985.pdf
-
- yarın
- yarın dergisi
-
(ve 3 daha fazla)
Konudaki etiketler:
-
Halide Edip Adıvar - Sinekli Bakkal Adıvar’ın bugüne kadar defalarca basılmış, milyonlarca okur tarafından okunmuş ve güncelliğini hiç yitirmemiş romanı Sinekli Bakkal, Türk romanı içerisinde özel bir yere sahip. "Roman," dendiğinde aklımıza gelen ilk kitaplardan biri olan bu yapıtı Selim İleri’nin yazdığı sonsöz eşliğinde sunuyoruz. Defalarca basılmış, kuşaklardan kuşaklara ulaşabilmiş Sinekli Bakkal, II. Halide Edip Adıvar Sinekli Bakkal Can Yayınları.pdf
-
- halide edip adıvar
- sinekli bakkal
-
(ve 1 daha fazla)
Konudaki etiketler:
-
Şeker, yüzyıllardan beri insanların önemli gıda maddelerinden birisi olmuş ve 18. yüzyılın sonuna kadar sadece şeker kamışından üretilmiştir. Şeker kelimesinin etimolojik kökenine baktığımızda karşımıza iki kaynak çıkar; biri Farsça diğeri Sanskritçe. Bizim dilimize Farsça “şakar” kelimesinden geçse de M.Ö. 1. yüzyıldan itibaren Hindistan’dan dünyaya yayılması kelimenin aslının Sanskritçe “sarkara” olduğunu düşündürür. Tarih sahnesinde ortaya çıkışını net bir şekilde bilemesek de yazılı belgeler M.Ö. 510 yılını işaret eder. Bu tarihlerde Hindistan’a sefer yapan Pers İmparatoru Darius, İndus Nehri boyunca şeker kamışı yetiştirildiğini ve halkın bu şekeri gıdaları tatlandırmak için kullandıklarını görür. Bunun üzerine o tarihe kadar gıdalarını bal ile tatlandıran Pers halkı şeker kamışına “arı olmadan bal üreten kamış” adını verir. Benzer bir adlandırmayı bu tarihten 200 yıl sonra Asya’nın batı kısımlarını fetheden Büyük İskender kullanır. “Kutsal kamış” adını verdiği şeker kamışını beraberinde götürerek Akdeniz ülkelerine ve Afrika’nın doğu kıyılarına tanıtır. Tüm dünyaya yayılmasında büyük rol oynayan olay ise Marco Polo’nun dünya turu olur. Orta Çağ’da tedavi edici özelliği sebebiyle eczanelerde satılan şekerin tıp serüveni bildiğimiz kadarıyla Yunanlı hekim Simeon Seth’le başlıyor. Yaklaşık 1075 yılında şekerin ilaç olduğunu yazmış, Bizans İmparatoru Manuel Komnenos’un saray doktoru Synesios ise yüksek ateşe çare olarak gül şekeri önermiştir. O dönemlerde mide hastalıkları, göğüs şikâyetleri, kuru öksürük başta olmak üzere pek çok hastalığın tedavisinde kullanılan şeker veba salgınının olduğu dönemde de tedavinin bir parçası oldu. Sadece zenginlerin ulaşabildiği bu gıda 11. yüzyılda bugünkü değerinin yaklaşık yüz katına alıcı buluyordu. Zamanla zenginlik ve gösteriş nesnesine dönerek şeker heykelcikleri şeklinde karşımıza çıkar. Önemli davetlerde, gösteri ve törenlerde yemeğin sonunda ikram edilmesinin yanı sıra bu şeker biblolarının kuş, gemi, kale gibi şekillerde karşımıza çıkması onu bir sanat dalı hâline getirdiklerini gösterir. Geliri bu denli yüksek olan şekerin kaderi elbet daha çok elde edilmeye çalışılması olacaktır. Burada devreye İspanya ve Portekiz girer. 15. yüzyılda bu iki ülke şeker kamışı yetiştirebilecekleri yeni yerler keşfetmeye başlar. Buradaki keşiflerin çoğu çiftçiler tarafından gerçekleştirildi ve Brezilya, Meksika, Küba ve Batı Hint Adaları’nda şeker kamışı tarımına başlanıldı. Bu dönemde yerli halkın tamamı kamış tarımı amacıyla çalıştırılıyordu. Amerika’nın keşfinden 28 yıl sonra 1520 yılına baktığımızdaysa bir ada olan St. Thomas’ta altmıştan fazla fabrika kurulduğunu görürüz. Bu tarihten yirmi yıl sonra Brezilya’da bulunan Santa Catarina Adası’nda fabrika sayısı 800’ü, Surinam’da ise 2 bini bulur. Tüm bu gelişmeler şeker üretimi için gerekli olan mekanizmalara talebi de artırır. Şeker pancarı tarımı ve şeker pancarından şeker üretimi ise 19. yüzyılda başlamıştır. Bu noktada devreye Avrupa girer. İkliminden dolayı şeker kamışı yetiştirilememesi İngiltere’yi durdurmaz. Kolonilerini kurdukları Amerika’ya, Afrika’dan köleler getirerek tarlalarda çalıştırırlar. Bu noktada şeker, kölelik sisteminin ortaya çıkmasının en önemli sebeplerindendir diyebiliriz. Bu dönemde insanlar, oldukça büyük kazanç sağlayan şekere “beyaz altın” adını takarak şeker kamışı tarlası olanlara altın tarlası var gözüyle bakmıştır. 1750 yılına gelindiğindeyse İngiltere, 120 şeker rafine fabrikasıyla yılda 30 bin ton şeker üretir. 18. yüzyılın sonlarında şeker üretimi tamamen makineleşmeye başladı. Tüm bu süreç içinde insanlar şeker pancarının da şeker kaynağı olduğunu bilinmiyor, yalnızca gıda ve hayvan yemi olarak yetiştiriliyordu. İlk kez şeker kaynağı olarak tanımlanması ise 1747 yılında Alman kimyacı Andreas Margraf’ın pancarı analiz ederken kristalleşen ve son derece tatlı olan maddeyi bulmasıyla oldu. Avrupa’nın da iklimine uygun olan pancar hızla şeker kamışının yerini aldı ve 1880’lerde şekerin hammaddesi durumuna geldi. Yıllardır şeker ihtiyacının büyük kısmını pancardan sağlayan İngiltere ise hâlâ dünyanın en büyük pancar şekeri üreticilerindendir.
-
Version v2.16.3 Build 92038 Türkçe
0 indirme
Ant Download Manager PRO, ile internet üzerinden birçok videoyu hızlı ve kaliteli bir şekilde bilgisayarınıza indirebilirsiniz. Oldukça kullanışlı olan bu program ile birçok tarayıcıdan videoları indirebilir ve videoları bilgisayarınızda barındırabilirsiniz. Boyut: 43-mb Sıkıştırma: Rar / Şifre: 12345 -
belgeport bir kulüp oluşturdu: Full Programlar
-
Tür: Roman Yazar: Reşat Nuri Güntekin Yayınlanma Tarihi: 1928 Yayınevi: İnkılap Kitabevi Karakterler Zehra: Yaptığı mesleği fazlası ile seven ancak acıma duygusunu yitirmiş biridir. Genellikle insanlara karşı ön yargılı bir tavrı bardır. Ancak idealist bir öğretmendir. Mürşit Efendi: Zehra’nın babasıdır. Duygusal ve temiz kalpli bir insandır. Aynı zamanda çalışkan, sözüne sadık, yalandan uzak duran ve saf bir insandır. Meveddet Hanım: Zehra’nın annesidir. Genç ve güzel bir kadındır. Dediklerinin mutlaka yapılmasını istemekte ve hemen her şeyden memnun kalmayan bir karakteri vardır. Makbule Hanım: Meveddet Hanım’ın annesi, Zehra’nın da anneannesidir. Kendini her zaman iyi biri olarak göstermektedir ancak kurnaz ve menfaatçidir. Feriha: Zehra’nın ablasıdır. Son derece süslü ve eğlenceyi seven bir karakteri vardır. Tevfik Hayri Bey: Zehra’nın iyiliğini isteyen yöneticidir. Konusu Roman küçük yaşta yaşadığı kötü olaylar sebebi ile acıma duygusunu yitirmiş bir öğretmenin, babasının ölümü ardından sonra onun hatıra defterini okumasına ve geçmişteki gerçekleri öğrenmesini konu edinmektedir. Zehra okulda başöğretmendir. Tüm görevlerini yerine getirmekte ve her zaman sorumluluklarının bilincindedir. Ancak geçmişte yaşadığı farklı kötü olaylar nedeni ile acıma duygusunun ne olduğunu bilmeyen, merhametsiz bir yapısı vardır. Hiçbir yanlışı affetmemektedir. Öğrencilerinin yaptığı en ufak hataya bile büyük tepkiler göstermekte ve onlara cezalar vermektedir. Yine öğrencileri arasında maddi durumu iyi olmayanları, üstü başı düzgün olmayanları derse almamaktaydı. Her ne kadar bu tavırları müdür tarafından uyarılsa da Zehra bu davranışlarından vazgeçmemiştir. Bölgenin vekili olan Şerif Bey, okulu ziyarete geldiğinde Zehra’ya babasının durumunun hiç iyi olmadığını ve onun İstanbul’a giderek babasını görmesi gerektiğini söyler. Fakat Zehra babası olmadığını söyler ve yanlarından ayrılır. Tevfik Bey, Zehra’nın babasının ölüm döşeğinde olmasına rağmen bu kadar acımasız ve umursamaz olmasına çok şaşırmaktadır. Ona göre sebep ne olursa olsun bu durumdayken yaşanmış tüm kötülüklerin unutulması gerekmektedir. Ancak yine de Zehra’nın üzerine gitmez. Daha sonra Zehra fikrini değiştir ve İstanbul’a gider. Yolculuk boyunca başından geçenleri düşünür. Zehra, teyzesinin başına gelenler yüzünden erkeklere düşman olmuştur. Zehra’dan 4 yaş büyük olan ablası ise hiçbir zaman kendi yaşıtları ile oynamamış her zaman diğer büyük kızlara özenmiştir. Aynı zamanda annesini örnek aldığı için her zaman fazlası ile süslenmektedir. Babası ise içkiye ve diğer her türlü şeye para bulurken kızına bir çift çorap dahi almamaktadır. Mürşit Efendi, Feriha’nın dışarı çıkmasını yasaklamıştır. Feriha ise 14 yaşına geldiğinde verem hastalığından ölmüştür. Mürşit Efendi’ye kızının cenazesi gösterilmez ve ölümünden o sorumlu tutulur. Zehra ablasının ölümünden belirli bir süre sonra babası tarafından Marabet Mektebi’ne yazdırılmıştır. Kızının ise bu mekteplerde kimse ile görüşmemesini tembihlemektedir. Zehra henüz okuldayken uzun süredir hastalıklar ile boğuşan annesi ölür. Aynı zamanda anneannesine inme iner ve uzun yıllar hastane köşelerinde sürünür. Babası ise hapse girer. Zehra tüm bunların yaşandığı 5 yıl boyunca başını kitaplardan kaldırmamış ve çevresindeki hiç kimse ile konuşmayan bir yapıya bürünmüştür. Kalbi tüm iyi şeylere kapanmıştır. Zehra bir okul gezisinde babası ile istemese de karşılaşır. Babasının saçı ve sakalı birbirine karışmıştır, elbiseleri parçalanmış ve yamalıdır. Bu durumu görünce Zehra arkadaşlarına rezil olmaktan korkar ve babasını tanımıyormuş gibi davranır. Okul bitince Anadolu’da bir kasabaya gider. Kendisini tamamı ile mesleğine adar. Tüm bunları düşünürken yolculuk biter. Zehra kendisine verilen adrese gider. Ancak geç kaldığını babasının bir gün önce vefat ettiğini öğrenir. Babasına ait bir sandık ona teslim edilir. Zehra önce sandığı açmak istemese de sonra açar. İçerisinde bir defter gözüne çarpmıştır. Defter babasının hatıra defteridir. İşe bu defteri okumaya başladığında tüm gerçekleri öğrenecektir. Açıklaması Reşat Nuri Güntekin 1928 yılında yayınlanan bu eserinde; çalışkan başarılı fakat zaaf gösterenlere karşı acımasız olan Zehra Öğretmen ile babası Mürşit’in bakış açılarından dramatik yaşam öykülerini anlatıyor. Yazar, cumhuriyet öncesinde yeni mezun, idealist genç bir mülkiyelinin iş ve sosyal yaşamdaki çatışmalarını ve uyumsuz ilişkilerini anlatırken, dönemin memuriyet yaşamına, köhne yapısına ait önemli ipuçları da veriyor. Şehirden kasabalara sürüklenirken, ardında birer birer ilkelerini de bırakan genç adam hatalı bir evlilikle korkunç bir sona doğru sürükleniyor. Acı ve sefaletle dolu ortamdan tesadüfle sadece kızı Zehra’yı kurtarabiliyor. Acımak; aile içi ilişkileri ve sorumluluklarını, adeta ders verir gibi gözler önüne seriyor.
-
Reşat Nuri Güntekin - Acımak.epub
-
Reşat Nuri Güntekin - Acımak.mobi
-
#Reşat Nuri Güntekin - #Acımak Reşat Nuri Güntekin 1928 yılında yayınlanan bu eserinde; çalışkan başarılı fakat zaaf gösterenlere karşı acımasız olan Zehra Öğretmen ile babası Mürşit'in bakış açılarından dramatik yaşam öykülerini anlatıyor. Reşat Nuri Güntekin - Acımak.pdf
-
Peter Bichsel - Aslında Bayan Blum Sütçüyü Tanımak İstiyordu Kabalcı Çağdaş İsviçre edebiyatının F. Dürrenmatt ve Max Frisch'le birlikte kendinden en çok söz ettiren yazarlarından biri olan Peter Bichsel'in ilk yapıtıdır. Bichsel 1964 yılında kaleme aldığı bu yapıtında, sıradan insanların gündelik yaşam içerisindeki iletişim yoksunluğunu, kendine özgü abartısız biçemiyle yansıtır. Peter_Bichsel_Aslında_Bayan_Blum_Sütçüyü_Tanımak_İstiyordu_Kabalcı.pdf
-
Kitap Açıklaması: "Elimde bomba, avazım çıktığınca iki kez haykırdım: – Yat! Yaaat! Nasıl dehşetle bağırmışım ki çember olmuş subaylar birden yerle bir oldular. Bomba elimde, içi başka tür bombalarla dolu sandığa ters dönüyorum ki, öteki bombalar da patlamasın. Tam dönüşüm sırasında, gümmm... Ben yerdeyim, heryanımdan kanlar fışkırıyor. Ya sakat, ya yarım kaldıysam... Aziz NESİN - Benim Delilerim.pdf Aziz Nesin-Tan Oral Benim Delilerim Sayı 01.PDF
-
Bir bakarsın oyuncağın kırılmış Arkadaşın sana küsmüş, darılmış Kavga etmiş; kaşın, gözün yarılmış Yaşlı gözlerle bana gelip, sakın üzülme yavrum Böyle büyür insanlar; ağlamak çare değil Zaman değirmenini durdurmak kolay değil (Ama babacığım) Sendeki sen, sana soru sorunca Ortaçağı, Galile'yi bilince Okuduğun İnce Memed olunca Yaşlı gözlerle bana gelip, sakın üzülme yavrum Böyle büyür insanlar; ağlamak çare değil Zaman değirmenini durdurmak kolay değil (Ama babacığım) Pırıl pırıl bir ilk bahar gününde İlk aşkının gerçeğinde düşünde Bir burukluk varsa eğer içinde Yaşlı gözlerle bana gelip, sakın üzülme yavrum Böyle büyür insanlar; ağlamak çare değil Zaman değirmenini durdurmak kolay değil (Ama babacığım) Yaşadığın, gördüklerin dışında Mutluluğu kuytularda bulunca Birde şöyle etrafına bakınca Yaşlı gözlerle bana gelip, sakın üzülme yavrum Böyle büyür insanlar; ağlamak çare değil Zaman değirmenini durdurmak kolay değil (Ama babacığım) Bir gün gelir dünya sana uymazsa Değiştirmek eğer elden gelmezse Şarkılarım sana miras kalmışsa Yaşlı gözlerle bana gelip, sakın üzülme yavrum Böyle büyür insanlar; ağlamak çare değil Zaman değirmenini durdurmak kolay değil (Ama babacığım) Yapımcılar: Bülent Ortaçgil & Fikret Kızılok
-
KAYSERİDE POLİS KAYITLARINA GEÇMİŞ BİR OLAY... 😂😂😂
malialdemir, bir blog maddesi yayınladı. Yazılarım
Hırsızın biri, bir evinçatısına çıkar ve anten kablosunu keser. Evin reisi tam televizyona dalmışken yayın kesilince, televizyonunu biraz kurcalar, görüntü gelmeyince de; "Bozuldu herhalde" diyerek uyumaya geçer. Ertesi gün adam işe gittikten sonra hırsız kapıyı çalıp adamın karısına; "Yenge, beni abi gönderdi, televizyon bozuk, alın da bir bakın dedi" der. Saf kadıncağız nereden bilsin, televizyonu verir tabiki... Adam işden eve döndüğünde televizyonu yerinde göremeyince, meraklanıp sorar eşine. Kadın durumu anlatınca da şok olur adeta. Şaşkına dönen çift, nasıl böyle bir oyuna geldiklerine inanamazlar bir türlü... Aradan birkaç gün geçer... Aynı çift, balkonda çay keyfi yapmaktadır. Caddeden geçerken sırıta sırıta balkona bakan delikanlıyı gören kadın, heyecanla yerinden fırlar; "İşte ordaa, televizyonu çalan hırsız buu" diye bağırmaya başlar. Adam telaşla yerinden fırlar ve hırsızın peşine düşer. Pijamalarıyla ve yalınayak o caddeden bu caddeye koşturur durur... Beş dakika sonra kapı çalar. Kadın kapıyı açtığında düzgün kıyafetli bir adam önce kendini tanıtır; "Ben polis memuru Yaşar. Beyiniz az önce yakaladığı bir hırsızı emniyete teslim etti. Fakat pantolonunu ve cüzdanını evde unutmuş, onları almaya geldim." Kadın çok sevinir bu duruma ve bir çırpıda koşar getirir pantolonu ve cüzdanı. Aradan 15 dakika geçer ve adam koşmaktan bitkin düşmüş bir halde eve döner. Kadının keyfi yerindedir ama... Adam içeri adımını atar atmaz boynuna sarılır: "Helal olsun sana bey, bu yaşında nasıl da yakaladın o genç adamı, bravo sana." Adeta burnundan soluyan adamın şaka kaldıracak hali yoktur: "Dalgamı geçiyorsun benimle hanım, ne yakalaması? Tazı gibi koşuyo şerefsiz. Don, gömlek rezil etti beni yedi mahalleye." Bir anda tüm neşesi kaçar kadının. Kısık bir sesle: "Eee? O zaman o polis niye öyle dedi?" diye sorar. "Hangi polis?" "Pantolonunla cüzdanını almaya gelen polis." "Neee? Yoksa onlarıda mı verdin?" -
#Tarih - Sayı: 35 - #Nisan 2017 Kitap Açıklaması: B. Safa Azizoğlu, yeni ve genç bir yazar; 22 yaşında... Günümüz gençliğinin yazacak hikayesi olmadığına, hikayesi olsa bile sözcükleri edebiyat denecek şekilde biraraya getiremeyeceğine inanılır. Çünkü onlar, çocukluğundan gençliğe giden yolda soru cümlelerinden başka edebi metinle(!) karşılaşmamış test kuşağıdır. 35. #Tarih Nisan 2017.pdf
-
- tarih
- nisan 2017
-
(ve 2 daha fazla)
Konudaki etiketler:
-
Victor Hugo - Notre Dame'ın Kamburu - Beyaz Balina Yayınları #Victor Hugo #Notre Dame'ın Kamburu Kitap Açıklaması: Quasimodo Paskalya'dan sonraki ilk pazara verilen addır aslında. XX. yüzyıl Paris'inde Notre-Dame Kilisesi'nin ön avlusundaki kerevete, kimsesiz bebekler bırakılırdı. Başdiyakoz Frollo, böyle bir günde bulduğu sakat bebeği himayesine alır ve ona Quasimodo adını verir. Victor_Hugo_Notre_Dame'ın_Kamburu_Beyaz_Balina_Yayınları.pdf
-
- victor hugo
- notre dame
-
(ve 1 daha fazla)
Konudaki etiketler:
-
#Mo Yan - #Kızıl Darı Tarlaları Çin’in Nobel ödüllü yazarı Mo Yan’ın Kızıl Darı Tarlaları, Shandong ailesinden üç kuşağın, 1923-1976 yılları arasındaki öyküsünü aktaran bir roman. Mo Yan - Kızıl Darı Tarlaları.pdf
-
Kalıcı Felsefe - Aldous Huxley .pdf
-
Popüler Katkıda Bulunanlar
Bu hafta kimse itibar kazanmadı.
-
Bugünün Doğum Günleri
Bugün kutlayan kullanıcı yok -
Yaklaşan Etkinlikler
Yaklaşan etkinlik bulunamadı -
Sınavlar
-
Sınav İstatistikleri
-
En Çok Çözülen
Bu hafta hiçbir şey çözülmedi.
-
Kimler çevrimiçi (Tam listeye bak)
- Şu anda çevrimiçi kayıtlı kullanıcı yok
