Jump to content

belgeport

Administrators
  • İçerik sayısı

    784
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    3

Blog Maddeleri posted by belgeport

  1. belgeport

    Yazılarım
    MARK TWAIN
    ESRARENGİZ YABANCI
    Esrarengiz Yabancı, yazarın ölmeden önce üzerinde çalıştığı romanıydı. Twain, kitabı bitiremese de eleştirmenler ve yazarın yayıncısı farklı versiyonları toplayarak hikâyeyi tamamladı.
    Orta Çağ'da geçen romanda Theodor, Seppi ve Nikolaus adlarında üç çocuk Avusturya'da, "Eseldorf" adında uzak bir köyde yaşarlar. Yıl 1590'dır ve olaylar Theodor'un ağzından anlatılır.
    Bir gün köye yakışıklı bir genç gelir. Adı Philipp Traum'dur ve melek olduğunu ilan eder. Üstelik sıradan bir melek değil; namı insanlara korku salan, cennetten kovulmuş melek Şeytan'ın yeğeni olduğunu söyler. İddiasını kanıtlamak için büyülü hünerlerini sergilemekten kaçınmayacaktır.
  2. belgeport

    Yazılarım
    Yazar ve çevirmen (D. 1951, Adapazarı - 12 Eylül 2017, İstanbul). Asıl adı Selçuk Yıldırım’dır. Sırasıyla Adapazarı Kurtuluş İlkokulunu, Adapazarı Merkez Ortaokulunu ve Adapazarı Lisesini okudu. 1979 yılında, Marmara Üniversitesi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünden mezun oldu. 1968 yılında, ortaokul öğrencisiyken, günlük bir gazetenin düzenlediği, bir şiir yarışmasıyla yazı hayatına başladı. Bir müddet basketbol ile ilgilendi. Zafer dergisinin kurucuları arasında yer aldı. 1977 yılının ilk aylarında ilk sayısı çıkan Zafer dergisinde, o günden itibaren çalışmalarına devam etti.
    "Ölüm ve Ötesi" adlı ilk kitabı 1985'de Cihan Yayınlarında yayımlandı. 1986'da Zafer Yayınlarının aile serisinde "Ölüm Son Değildir" adlı kitabı çıktı. 1991 yılında "Ölüm Son Değildir" adlı kitabı, küçük cep kitabı olarak basıldı. Ölüm Son Değildir 1, 2 ve 3 adlı kitapları, sırasıyla 1999, 2001 ve 2002 yıllarında basıldı. 1991 yılında Zafer Yayınları'nın da kurucusu olan Selim Gündüzalp, 2002'den itibaren toplamı 15 adet olan öykü dizisi kitaplarını çıkarmaya başladı.
    2003 yılında "Deyimler ve Öyküleri" dizisini oluşturmaya başladı. 2003 yılında Zafer Yayınlarının bir alt kuruluşu olan Uğurböceği Yayınlarının kuruculuğunda da bulundu. Uğurböceği Yayınları'nda birçok kitabın yayına hazırlanmasında katkıda bulunarak, bu yayınevinde başka bir müstear isimle, çocuklara yönelik çalışmalar da yaptı. "Allah ve Dua", "Allah ve Ümit" ve "Allah ve Aşk" isimli tefekkür kitaplarının, "Serap" isimli bir romanın da yazarı olarak tanındı. Ayrıca "Asr-ı Saadetten Öyküler" adıyla bilinen bir diğer öykü dizisine ve daha birçok telif ve derleme kitaba da imza attı.
    Selim Gündüzalp, 12 Eylül 2017 günü geçirdiği kalp krizi sonucu İstanbul’da vefat etti. Sakarya'da toprağa verildi.
    ESERLERİ:
    Fıkra: Öğrenci Fıkraları 1-2 (2003), Çocuk Fıkraları (2003), Nasreddin Hoca Fıkraları (2003).
    Bilmece: Bilmece Bildirmece (2003).
    Oyun: Çocuk Oyunları 1-2 (2003-04).
    Tekerleme: Tekerleme Şekerleme (2003).
    Çocuk Öyküsü: Gülünç Öyküler (2003), Altın Bahçesi (2003), Kanatlı Çiçekler (2003), Kibar Horoz Pat (2003), Elif in Kurdelası (2003), Küçük Kedi Ev Arıyor (2003), Akıllı Şapka (2003), Üç Küçük Balıkçıl (2003), Küçük Yağmur Bulutu (2003), Okuma Zamanı (2004), Huder.
    Çeviri: Yüz Elbiseli Kız  (Elenaor Estes’ten, 2003), Huysuz Penguen (E.Goordenow’dan).
    Araştırma-Deneme-Derleme: Düşünceler (Ali Suad ile, 1999), Aile Öyküleri, Ölüm ve Ötesi, Çağları Aşan Sözler, Son Deve, Dostluk Öyküleri (2004), Hazır Cevaplar 1. Kitap (A. Suad ile, 2001), Hazır Cevaplar 2. Kitap (C. Suavi ile, 2002), Ölüm Son Değildir 1-2-3 (2001-2002), Sevgi Öyküleri (İsmail Örgen ile, 2002), Ümit Öyküleri (2002), Neşeli Öyküler 1-2 (2002-2003), Anne Bana Allah’ı Anlat (2003), Deyimler ve Öyküleri 1-2-3 (2003), Sahabelerin Hayatlarından Hidayet Öyküleri 1 / Nasıl Müslüman Oldular (2004), Kur’an Ayetlerinden Vahiy Öyküleri 1 / Ayetler Nazil Olurken Neler Yaşandı (2004), Peygamberimizin Hayatından Seçilmiş Öyküler 1 / Unutulmaz Bir Hayattan Hatıralar (2004), Yaşanmış Öyküler (2004), Başarı Öyküleri (İ.Örgen ile, 2004), Her Güne Bir Öykü (2004), Düşündüren Öyküler (2004), Akıl Öyküleri (İ. Örgen ile, 2004), Kudsî Hadisler (2005), Mesnevi Seçme Öyküler (2005), Gülistan Seçme Öyküler (2005), Bostan Seçme Öyküler (2005), Hz. Ali’den Özlü Sözler (A. Suad ile, 2005), Okul Öyküleri (2005), En Güzel Hikayeler (2005), Ömer’in Çocukluğu / Mualim Naci’nin Çocukluk Hatıraları (2005).
     
    KAYNAKÇA: Selim Gündüzalp / Ölüm Son Değildir-3 (2002), Tacettin Şimşek / Çocuk Edebiyatı İsimler Sözlüğü (Hece-Çocuk Edebiyatı Özel Sayısı, sayı: 104-105, Ağustos-Eylül 2005), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, 2007), Selim Gündüzalp hayatını kaybetti! (sabah.com.tr, 13.09.2017), Cüneyd Suavi / Bir Yıldız Daha Kaydı (selimgunduzalp.com, tsz., erişim 31.03.2021)
  3. belgeport

    Yazılarım
    II. Murad veya Koca Murat (Osmanlıca: مراد ثانى Murâd-ı sânî; Divan Edebiyatı'ndaki adıyla Muradî; 1404; Amasya – 3 Şubat 1451; Edirne), 6. Osmanlı padişahı, I. Mehmed'in oğlu, Fatih Sultan Mehmed'in babasıdır.
    Annesi
    Kaynaklarda annesine dair kesin bir bilgi yoktur, çeşitli rivayetler vardır. Annesinin Dulkadiroğulları Beyi Nâsıreddin Muhammed Bey'in kızı Emine Hatun veya Amasyalı Divittar Ahmed Paşa'nın kızı Şehzade Hatun olduğunu belirten kaynaklar vardır. 15. yüzyıl Osmanlı tarihçisi Şükrullâh ve tarihçi Halil İnalcık annesinin cariye kökenli olduğunu belirtirler.
    Şehzadeliği
    II. Murad; bazı kaynaklara göre 1402'de, bazılarına göre ise 1404'te Amasya'da dünyaya geldi. İlk çocukluk yılları Amasya'da geçti. 1410'da babasıyla Bursa'ya gelerek orada saray eğitimi aldı. 1415'te lalası Yörgüç Paşa gözetimi altında merkezi Amasya'da bulunan ve devletin doğu sınırında olması dolayısıyla büyük stratejik önemi olan Rum ve Danışmendiye eyaleti valisi olarak görevlendirildi. Tahta çıkıncaya kadar 6 yıl bu görevi yaptı. Amasya aynı zamanda çok önemli bir Anadolu kültür merkeziydi ve bu merkezde bilim ve din alimleri, şairler ve mutasavvıflarla meclisler tertip edip şehrin kültür hayatına destek sağlayıp katıldı. 1416'da bölgesi askeri başında Börklüce Mustafa'nın İzmir ve Saruhan tarafında çıkardığı ayaklanmaların bastırılmasında görev aldı. 1418'de sonraki lalası Hamza Bey ile Çandaroğullarından Samsun'u aldı.
    Babası I. Mehmed Edirne'de bir av kazası sonunda ağır yaralanınca ölüm yatağında devletin idaresinin biran evvel oğlu Murat'a devrini vasiyet etti. Murat, Amasya'dan tahta geçme töreni yapılacak Bursa'ya gelinceye kadar devlet adamları babasının ölümünü sakladılar. Murat 25 Haziran 1421'de Bursa'da gelip culûs ve biat törenleri yapılıp devletin ileri gelenleri ve yeniçerilerin desteğiyle 17 yaşındayken tahta çıktı.
    Sultan II. Murad, soyunun Kayı boyuna mensubiyetini göstermek için, sikkelerine, Kayı boyuna ait iki ok ve bir yaydan müteşekkil damgayı koydurmuştur. Sonraki padişahların bastırdıkları sikkelerde görülmeyen Kayı damgası, I. Süleyman’a kadar çeşitli eşya ve silâhlar üzerine konulmasına devam edilmiştir.
     
    Saltanatı
    İlk yılları
    Murat'ın babası Mehmet'in ölümünden sonra saltanat davası güden şehzadeler dolayısıyla 3 yıl süren büyük bir bunalım izlendi.
    Yıldırım Beyazid'in oğlu ve II. Murad'ın amcası olan Mustafa Çelebi Bizanslılarca Limni'de gözaltında tutulmaktaydı. Babası I. Mehmed çocuk yaşlarında olan küçük oğulları Mustafa, Yusuf ve Mahmud'un ağabeyleri yeni Sultan II. Murad tarafından "siyaset" icabı öldürülmelerini önlemek için onların Konstantiniyye'de Bizans İmparatoru II. Manuil'in koruması altında yaşamaları için imparatorla anlaşma yapmıştı.
    Fakat I. Mehmed'in ölümünden hemen sonra bu anlaşmaya uymayan Bizans İmparatoru II. Manuil, Limni'de gözaltında tutulan Murad'ın amcası Mustafa Çelebi'yi, Gelibolu'yu Bizans'a vermesi karşılığında, serbest bıraktı. İmparator II. Manuel Mustafa Çelebi'yi meşru padişah kabul edip, bir Bizans donanma filosu ile Limni'den Rumeli'ye geçmesini sağladı. Mustafa Çelebi, özellikle İzmiroğlu Cüneyd Bey'in yardımı ile Rumeli beylerinin de desteğini aldı. II. Murat'ın veziriazamı olan Amasyalı Beyazıt Paşa Edirne'deki ordu ile Mustafa Çelebi'nin yeni topladığı orduya karşı yola çıktı. Yapılan Sazlıdere Muharebesi sonucunda sadrazamın ordusunun büyük bir kısmı taraf değiştirdi ve II. Murad'ın veziriazamı teslim olmak zorunda kaldı. İzmiroğlu Cüneyd Bey'in ısrarı üzerine Mustafa Çelebi esir aldığı Amasyalı Beyazıt Paşa'yı idam ettirdi. Mustafa Çelebi'yi ikinci başkent olan Edirne halkı tezahüratlarla karşıladı. Mustafa Çelebi Edirne'de hükümdarlığını ilan edip kendi adına hutbe okutup sikke bastırdı.
    Bir padişah gibi hareket eden Mustafa Çelebi siyasetinde bazı büyük hatalar yaptı. Bizans'a vadettiği Gelibolu'yu vermeyerek ilk ve baş destekçisini kaybetti. Sonra 12 bin sipahi ve 5 bin yaya ordusuyla Galata Cenevizlileri'nin gemileri ile Gelibolu'dan Anadolu'ya geçti ve Bursa'yı kuşatmaya koyuldu. Fakat Anadolu'da savaşa girişmek istemeyen Rumeli asıllı ordu bu sefere pek gönüllü değildi. Diğer taraftan II. Murad'ın Mustafa Çelebi'nin Beyazıt'ın oğlu olmayıp Düzmece olduğuna dair menfi propagandalarının inandırıcı olması Mustafa Çelebi'nin ordusunun dağılmasına neden oldu. Özellikle II. Murad tarafından kendisine İzmir ve Aydın beyliği teklif edilen İzmirlioğlu Cüneyd Bey bu teklifi kabul edip, yandaşları ile Mustafa Çelebi'nin ordusundan ayrıldı. Mustafa Çelebi ordusundan kalanlarla geri çekilirken Ulubat civarında bir köprüde Hacı İvaz Paşa'nın birliği ile tutuştuğu çarpışmada büyük zararlar aldı.
    Mustafa Çelebi Gelibolu'ya kaçmayı başardı ve orada Boğaz trafiğini durdurup Bizanslılar'ı kendine destek vermeye zorlamaya çalıştı. Fakat II. Murad Cenevizli Foça Podestası Adorno'dan kiraladığı gemi ve askerlerle birlikte Rumeli'ye geçmeyi başardı. Mustafa Çelebi Gelibolu'da duramayıp Edirne'ye kaçtı. II. Murat 2 bin zırhlı Foça Podestası askeriyle takviyeli orduyla Edirne üzerine yürüdü. Edirneliler onu şehir dışında karşılayıp ona sadık olduklarını bildirdiler. Mustafa Çelebi devlet hazinesini de alarak Edirne'den kaçtı. Fakat Tunca Vadisi'ndeki Kızılağaç Yenicesi'nde yakalanıp Edirne'ye gönderildi. Mustafa Çelebi gailesi, Mustafa'nın Edirne kale burcundan asılması ile böylece 1422'de son buldu. Fakat tarihçiler hala Mustafa Çelebi'nin düzmece mi yoksa gerçekten padişah oğlu olup olmadığı sorusunu tartışmaktadırlar. Elimizde bulunan Mustafa Çelebi adına basılan sikkelerde 1422 tarihi ve "Mustafa bin Beyazid Han" ismi bulunmaktadır.
    Bu olayın ardından Mustafa Çelebi'yi destekleyen Bizanslılar yeni bir oyun sergileyerek, bu desteğin o zaman güç kazanan bir saray kliği tarafından uygulandığını ve imparator II. Manuel'in gerçekte II. Murat'ın dostu olduğunu beyan ettiler. Fakat yeni Veziriazam Çandarlı İbrahim Paşa, Vezir Hacı İvaz Paşa ve Lala Yorguç Paşa'nın görüşlerini alan Murat, Bizans'a sert tepki gösterdi ve 2 Haziran 1422'den Eylül başına kadar Konstantiniyye'yi karadan kuşatmaya aldı. Bu kuşatma Bizans için büyük asker ve bina hasarına yol açtı. Bu kuşatmadan kurtulmak için Bizanslılar'a bu sefer kuşatma sürerken Ağustos ayında II. Murat'ın kardeşi Küçük Mustafa'yı ayaklandırmayı başardılar.
    Karaman ve Germiyan beyleri ile birlikte Hamid-İli'nden hareket eden Küçük Mustafa Bursa'ya gelip bu şehri kuşattı. Bursa Ahileri Şehzade Küçük Mustafa'nın lalası olan Şarapdar İlyas'a heyet göndererek şehrin kendini savunacak personel ve ikmal maddesi olduğunu ve Ahilerin bu savunmayı destekleyeceğini bildirdiler. Bunun üzerine Şehzade Küçük Mustafa İznik üzerine yönelip 40 günlük kuşatmadan sonra bu şehri eline geçirdi. Şehzade Küçük Mustafa burada "İbrahim Paşa Sarayı"'na yerleşip padişahlığını ilan ettirdi.
    Bunun üzerine Murat, 6 Eylül'de Konstantiniyye kuşatmasını kaldırıp Anadolu yakasına geçti. Mihaloğlu Mehmet Bey'i sipahilerle İznik üzerine gönderdi. Şehzadenin lalası Şarapdar İlyas ise beylerbeylik verme vaatleri ile elde edildi. Şubat 1423'te Mihaloğlu İznik'i bastığı zaman, Şehzade Küçük Mustafa hamamda idi; yandaşları onu savunup kaçırmaya çalışırken Mihaloğlu yaralandı. Fakat lala Şarapdar İlyas küçük Şehzadeyi kendi atına bindirip götürüp II. Murat'a teslim etti. Şehzade Küçük Mustafa boğulup idam edildi; cesedi İznik dışında bir incir ağacına asıldı ve sonra Bursa'ya götürülüp Yeşil Türbe'ye gömüldü.
    1423'te II. Murat Şehzade Küçük Mustafa olayını gizliden destekleyen Candaroğulları beyi İsfendiyar Bey üzerine yürüyerek topraklarının büyük bölümünü ve özellikle Taraklıboru (Safranbolu) şehrini Osmanlı ülkesine kattı. Karamanoğlu Mehmet Bey'in Antakya'yı kuşatması sırasında ölmesi, yerine geçebilecekler arasında bir çatışmaya neden oldu. II. Murat, II. Mehmet Bey'in (1423-1426) hükümdar olmasına yardımcı oldu ve bunun sonucu bir anlaşma ile Karamanlıların ellerine geçirmiş oldukları Göller Bölgesi Osmanlılar tarafından geri alındı.
    Eflak voyvodasının Osmanlı topraklarına yaptığı saldırılar püskürtüldü ve akıncıların yıldırıcı hücumlarını durdurmak için Eflak Voyvodası yine bağımlılığı kabul etti.
     
    Venedik'le savaş ve Selanik'in fethi
    Ana maddeler: Osmanlı-Bizans Savaşı (1421-1424) ve 1423-1430 Osmanlı-Venedik Savaşı

  4. belgeport

    Yazılarım
    Platon'un ünlü mağara alegorisi;
    Bir mağaranın içinde, dışarıdan gelen ışığa arkalarına dönük olarak ömürlerini geçirmiş olan insanların tek gördükleri önlerine vuran hayvan, insan ve nesne gölgeleridir.
    Gerçek formunu hiç görmemiş bu insanlar için tek gerçeklik bu gölgelerdir. Hapis olan kişilerden biri bir gün aniden serbest kalır.
    Mağaranın dışındaki dünya ile karşılaşır. Tamamen ışık ile yani gerçek ile tanışan bu kişinin gözleri neredeyse körlük yaşar.
    Zamanla şimdiye kadar gerçek sandığı gölgelerin aslında gerçek olmadığını ve gerçeklerin birer karanlık yansıması olduğunu anlamaya başlar..
    Hayatın gerçeğini anlayan bu kişi mağaraya dönüp diğer insanlara gölgelerin sahte olduğunu ve asıl gerçeğin dışarıda olduğunu anlatmaya çalışır. Ancak dışarıyı hiç görmeyen bu insanlar anlatılanı idrak edemezler ve kızgınlıkla karşı çıkarlar...
    Bu metafor günümüz dünyası ve düzeni içinde hala geçerlidir. Çünkü insanlar anlayabildikleri kadarını kabul edip kendi anlayışlarının ötesinde anlatılanları kabul etmezler. Bu yüzden gerçekleri anlatanlar bir şekilde toplum içinde baskı altına alınır.
    Işığı-gerçeği görmek doğruyu duymak rahatsız edicidir. Bu yüzden zihin karanlığı ve esareti seçer. Cahillik mutluluktur.. Gerçek ile yüzleşmek ve özgür olmak cesaret ister.

  5. belgeport

    Yazılarım
    Gerçek adı Ahmet Esat Tomruk'dur.
    Türk casusudur .
    Aynı zamanda 1932'ye kadar da Türkiye hafif siklet boks şampiyonumuzdur.
    Sert yumruklarından ötürü 'Tomruk' soyadını almıştır.
    İstiklal madalyası ile ödüllendirşlmiştir.
    Yakalandığında işkenceye rağmen hiçbir şekilde türkçe konuşmayan vatan evladı TBBM.nin kendisine bağladığı maaşı da kabul etmeyip yaşamını yoksulluk içinde sürdürmüştür.
    Her Türk vatandaşının tanıması gereken Ahmet Esat Tomruk tarihe adını yazdırmış en önemli Türk casuslarından biridir. 
    Sarışın ve mavi gözlüdür.
    Galatasaray Lisesi'nde ve İngiltere'de okudu. Boks şampiyonuydu. Ortalama İngiliz'den daha iyi İngilizce konuşuyordu.
    Babası öldüğünde, Ahmet Esat Tomruk beş yaşındaydı.
    Fransızca ,Rumca,İtalyanca ve İngilizce bilir
    Teşkilat-ı Mahsusa üyesidir.
    Ahmet Esat Bey, İngiliz Sahra Hapishanesi'nde işkence görmüş ama Türk olduğunu ve görevini asla söylememiştir.
    Kaçtıktan sonra Biga'da Kuva-yi Milliyeciler'e sığınmıştı. Bu arada ona "İNGİLİZ KEMAL" adı takılmıştır.
    Kurtuluş Savaşında Genelkurmay İstihbarat Şubesi'nde görevlendirilmiştir.
    Albay İsmet Bey'in huzuruna çıkarılan Ahmet Esat burada tabanca, bayrak ve Kur'an üzerine elini koyarak, sadakat yemini etmiştir.
    Görevi Yunan ordusu karargahına girip gerekli bilgileri toplamaktır.
    Antalya'dan Rodos'a geçer
    Burada kendini Amerikalı gazeteci olarak tanıttı.
    Kumardan hileyle kazandığı 45 bin frank ile kendi deyimiyle İzmir'deki vatan görevine başlar.
    Ahmet Esat Bey'in İzmir'deki hayatı bonkör bir Amerikalı gibi geçmiştir.
    Ahmet Esat Bey, üst düzey Yunan subaylarıyla da samimiyetini arttırmış;
    hatta onların en gizli toplantılarına dahi katılmış, aldığı bilgileri İzmir'deki kendisi gibi görevli bulunan Uşaklı Alaattin Tiritoğlu vasıtasıyla Antalya mutasarrıfı Aşir Bey'e aktarmıştı.
    Ancak bir süre sonra ihbar sonucu yakalanmıştı.
    Fakat o bu tutukluluk dönemi sırasında hiçbir şekilde Türkçe konuşmayarak kimliğinin meçhul kalmasını sağlamıştı.
    Hatta Yunan hakimler bile onun Amerikalı olduğuna kanaat getirmişlerdi.
    Yunan ileri harekatı başlayınca Ankara'ya giden İngiliz Kemal, Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) Bey ve Fevzi Paşa tarafından da kabul edilmiştir.
    Anadoluya geri döndüğünde ona yeni bir görev verilir ve Batı Trakyaya gönderilir.
    Burada o esnada Yunan Ordusu'nun hizmetindeki Ermeni General Antranik'in karargahına sızmayı başarır ve çok değerli bilgileri Ankara'ya ulaştırır.
    Savaştan sonra bu kahraman vatan evladı
    Ahmet Esat bey İstiklal madalyası ile ödüllendirilir ve 14 Şubat 1966’da, 79 yaşında, derin izler bıraktığı bu dünyadan sessizce ayrılır.

×
×
  • Create New...