Jump to content

Toplulukta Ara

'julian barnes' etiketleri için sonuçlar gösteriliyor.

  • Search By Tags

    Etiketleri virgülle ayırarak yazın.
  • Search By Author

Content Type


Forumlar

  • Duyurular
    • Forum Duyuruları
    • URL Kısaltma Servisi
  • Kitaplar
    • Konu Dışı
    • Kitaplar
    • Dergiler
  • Invision Community's Konular

Kategoriler

  • Kitaplar
    • Aksiyon
    • Araştırma-İnceleme
    • Aşk
    • Batı Klasikleri
    • Bilim
    • Bilim Kurgu
    • Biyografi ve Otobiyografi
    • Çocuk
    • Deneme
    • Din
    • Dram
    • Doğu Klasikleri
    • Dünya Klasikleri
    • Edebiyat
    • Eğitim
    • Ekonomi
    • Fantastik
    • Felsefe
    • Gençlik
    • Gerilim - Korku
    • Hikaye
    • Kişisel Gelişim
    • Macera
    • Masal
    • Öykü
    • Polisiye
    • Psikoloji
    • Roman
    • Sağlık
    • Siyaset
    • Tarih
    • Türk Klasikleri
  • Dergiler
  • Invision Community's Dosyalar

Bloglar

  • Yazılarım
  • Yazılarım

Kategoriler

  • Dünya Klasikleri
  • Türk Edebiyatı
  • Batı Klasikleri
  • Doğu Klasikleri
  • Roman
  • Edebiyat
  • Bilim Kurgu

Sonuçları bul...

İçeren sonuçları bulun


Date Created

  • Start

    End


Son Güncelleştirme

  • Start

    End


Filter by number of...

Kayıt tarihi

  • Start

    End


Group


Hakkımda


Web Sitesi

2 sonuç bulundu

  1. 0 indirme

    Gerek ilk öykü kitabı Manş Ötesi’ndeki “Ses Karışması” başlıklı hikâyenin kahramanı Leonard Verity adlı besteci gerekse bir sonraki öykü derlemesi olan Limon Masası’nda yer alan “Sessizlik” başlıklı hikâyenin kahramanı Finli müzisyen Jean Sibelius, Julian Barnes’ın müzik sanatına yapıtlarında “sanatçılık sorunsalı” açısından ağırlıklı bir yer verdiğinin işareti olarak değerlendirilebilir. Sanatçının, sanatını yaşamda hangi bedelleri ödeyerek ortaya koyduğu, başka türlü bir yaşam yolu seçerek de aynı yapıtların verilip verilemeyeceği, geleceğin yargısının sanatçı için gerçek anlamda bir şey ifade edip etmediği bütün bu çalışmaların ana izleğini oluşturur. Julian Barnes bu kez karşımıza, ünlü Rus besteci Dimitri Şostakoviç’in fırtınalı hayatı ve sanatı üzerine olan bir anlatıyla çıkıyor: Zamanın Gürültüsü başlıklı romanında, yenilikçi yapıtları Sovyet Rusya dönemi rejiminin baskıcı cenderesinde şiddetli saldırılara uğramış, sanat anlayışını ideolojik bağnazlığa karşı içten içe savunmuş, ne var ki Beşinci Senfoni’sinin uyandırdığı yankılarda görüleceği üzere, rejimle zaman zaman görünüşte “uzlaşmalara” girmek zorunda kalmış Şostakoviç’in yoğun bir iç sorgulamayla geçen hayatını ve sanatını ele alıyor. Barnes, metni “üçlü” bir bölümleme üzerine inşa ederken (“Sahanlıkta”, “Uçakta” ve “Arabada”) anlatının üç ana figürünü de gene bir “üçlü” yapı kurarak oluşturmuş (“Dinleyen”, “Anımsayan” ve “İçen”). Leitmotif olarak kullanılan Rus atasözleriyle, bestecinin “artık yıl” takıntısıyla, hem fars hem de trajedi olabilen yazgı anlayışıyla, annesi ve hayatına giren kadınlarla, çeşit çeşit matrak müzisyen anekdotuyla, onu sürekli halk sanatının “doğru” yoluna çağırmış olan “Büyük Önder” Stalin imgesi ve daha nice çarpıcı öğeyle örülü olan metin, okura eşsiz bir okuma tadı sunuyor. Dimitri Şostakoviç’in saptamasını öyleyse kendimize bir kez daha soralım: Gerçekten de, “Zamanın gürültüsü üzerinde duyulan Tarih’in fısıltısı mıdır Sanat?” Eğer böyleyse, “Zamanın gürültüsüne karşı ne çıkarılabilir?”
  2. Dosyayı Görüntüle Julian Barnes - Zamanın Gürültüsü Gerek ilk öykü kitabı Manş Ötesi’ndeki “Ses Karışması” başlıklı hikâyenin kahramanı Leonard Verity adlı besteci gerekse bir sonraki öykü derlemesi olan Limon Masası’nda yer alan “Sessizlik” başlıklı hikâyenin kahramanı Finli müzisyen Jean Sibelius, Julian Barnes’ın müzik sanatına yapıtlarında “sanatçılık sorunsalı” açısından ağırlıklı bir yer verdiğinin işareti olarak değerlendirilebilir. Sanatçının, sanatını yaşamda hangi bedelleri ödeyerek ortaya koyduğu, başka türlü bir yaşam yolu seçerek de aynı yapıtların verilip verilemeyeceği, geleceğin yargısının sanatçı için gerçek anlamda bir şey ifade edip etmediği bütün bu çalışmaların ana izleğini oluşturur. Julian Barnes bu kez karşımıza, ünlü Rus besteci Dimitri Şostakoviç’in fırtınalı hayatı ve sanatı üzerine olan bir anlatıyla çıkıyor: Zamanın Gürültüsü başlıklı romanında, yenilikçi yapıtları Sovyet Rusya dönemi rejiminin baskıcı cenderesinde şiddetli saldırılara uğramış, sanat anlayışını ideolojik bağnazlığa karşı içten içe savunmuş, ne var ki Beşinci Senfoni’sinin uyandırdığı yankılarda görüleceği üzere, rejimle zaman zaman görünüşte “uzlaşmalara” girmek zorunda kalmış Şostakoviç’in yoğun bir iç sorgulamayla geçen hayatını ve sanatını ele alıyor. Barnes, metni “üçlü” bir bölümleme üzerine inşa ederken (“Sahanlıkta”, “Uçakta” ve “Arabada”) anlatının üç ana figürünü de gene bir “üçlü” yapı kurarak oluşturmuş (“Dinleyen”, “Anımsayan” ve “İçen”). Leitmotif olarak kullanılan Rus atasözleriyle, bestecinin “artık yıl” takıntısıyla, hem fars hem de trajedi olabilen yazgı anlayışıyla, annesi ve hayatına giren kadınlarla, çeşit çeşit matrak müzisyen anekdotuyla, onu sürekli halk sanatının “doğru” yoluna çağırmış olan “Büyük Önder” Stalin imgesi ve daha nice çarpıcı öğeyle örülü olan metin, okura eşsiz bir okuma tadı sunuyor. Dimitri Şostakoviç’in saptamasını öyleyse kendimize bir kez daha soralım: Gerçekten de, “Zamanın gürültüsü üzerinde duyulan Tarih’in fısıltısı mıdır Sanat?” Eğer böyleyse, “Zamanın gürültüsüne karşı ne çıkarılabilir?” Submitter belgeport Gönderildi 22-08-2024 Kategori Edebiyat  
×
×
  • Create New...