İçeriğe git

Liderler

  1. malialdemir

    malialdemir

    Yönetici


    • Puanlar

      2

    • İçerik sayısı

      369


  2. belgeport

    belgeport

    Yönetici


    • Puanlar

      1

    • İçerik sayısı

      592


Popüler İçerik

05/08/2025 in Blog Maddelerin bu yana en yüksek itibara sahip içerik gösteriliyor.

  1. Postane, Bukowski’nin ilk romanı. Yaşamının önemli bir parçasını oluşturan postacılık günlerini, o günlerde çektiği acıları, zorlukları, bürokrasiyle ve anlayışsız yöneticilerle boğuşmalarını ve tabii posta alıcıları ile maceralarını anlattığı romanı... Postane, yayınlanması ile birlikte Amerikan edebiyat çevrelerinde de büyük ilgi görmüş ve “çığır açan bir eser” olarak nitelendirilmiş. Amerika’daki bu başarı kısa zamanda tüm dünyaya yansımış ve Postane, bir anda 15 dile çevrilmiş. Bukowski, kısa kısa bölümlerden oluşturduğu ve bol diyalogla kurduğu bu romanında Hemingway ve Fante ile kıyaslanıp onlar kadar başarılı ve özgün bulunmuş. Bukowski, Postane’deki anlatımı ile ilgili olarak; “Fazla dağılmayan, okuru, söylemek istediğim şeyi söyleyeceğim ana kadar uyanık tutmaya yarayan canlı bir anlatım istiyordum” diyor. Yaşam öyküsünü yazan Howard Sounes şöyle yazıyor; “Bukowski’nin bir başka büyük başarısı da eserlerini son derece ikna edici tarzda yazmasıdır. Örneğin mektup dağıtırken çektiği sıkıntıları öyle bir anlatır ki, okurlar da sevmedikleri ama çalışmak zorunda oldukları işleri hatırlayıverir.” Eserleri hakkında geniş bir inceleme yapan Russel Harrison’da Bukowski’yi şöyle değerlendirmiş; “Hiçbir çağdaş Amerikan yazarı yazacağı esere Bukowski kadar yoğun ve geniş bir biçimde hazırlanmamıştır. Aslında Bukowski’nin en büyük başarısı, özellikle Postane’de gördüğümüz gibi, işi çok iyi tasvir etmesinde yatmaktadır.” Postane, iyi, rahat anlatımı ve konusunun ilginçliği yanında taşıdığı mizah unsurlarıyla da dikkati çeker. Kahramanı Henry Chinaski’yi ve onun başından geçenleri neredeyse okuyucuya kahkaha attırcak kadar tatlı bir dille ama eleştiri oklarını eksiltmeden anlatır. Duyarsızlaşmış her toplumda efendiler ve köleler hala var. Efendiler efendi olduklarının farkındayken, köleler köle olduklarının farkında değil. Bukowski, özellikle şiirlerinde bunun farkında olduğunu ortaya koymuş bir yazardır bana göre. Gören insanın trajedisi ortadaki çukurdan çıkmak isterken bizzat çukurdakiler tarafından çukura çekilmesiyle başlar. Charles Bukowski - Postane.pdf Charles Bukowski - Postane.epub
    1 point
  2. Aziz Nesin 1948 yılında Bursa'ya sürgüne gönderilir... "...Bursa’da tanıştığım başka bir kitapçıya gittim. -“İngilizce ders verilir.” diye bir kağıda yazsam da, sizin dükkanın camına kağıdı yapıştırsam, nasıl olur? -İş çıkmaz! dedi. -Neden? -Şimdi herkes İngilizce ders veriyor. Manav dükkanlarından, berber dükkanlarına kadar bak, hepsinin camında “İngilizce ders verilir” diye kağıtlar asılı… Ağaçlara, duvarlara bile kağıt asmışlar. İngilizce dersi bu hızla giderse, ders verenler dersi alanlardan fazla olacak. O zaman, Türkçe ders verenlere iş çıkacak. En iyisi, siz Türkçe dersi verin. Güldüm. -Şaka değil, dedi, şuraya “Eski Türkçe dersi verilir” diye bir kağıt asalım, bak kaç kişi gelecek. Dediğini yaptık. Bir hafta sonra dört öğrencim oldu. Bunlar, dokuzla on üç yaş arasında çocuklardı. Eski kitapları okumak isteyen gençlerden gelir sanmıştım, oysa çocuklar geldi. Önce bir baba geldi. -Kuran dersi verir misin? dedi. Bu, hiç hesapta yoktu. -Veririm… dedim Adam, çocuğunu göndermeden önce, beni Kuran’dan bir sınava çekti. Vaktiyle hafız olmanın bir zaman gelip yararını göreceğimi hiç ummamıştım. Kuran öğrencileri birken iki, ikiyken üç oldu. Her sabah Ulucami’ye gidiyoruz. Öğrencilerime Kuran dersini camide veriyorum. Öğrenciler sekize çıkınca, başıma bir iş gelecek diye korkmaya başladım. Çocuklarının iyi yetiştiğine memnun babalar birbirlerine haber veriyorlar. Çocuklardan birinin babası, bigün, -Maaşallah, çok çabuk öğretiyorsunuz, dedi. Bizim oğlana bir hoca ders veriyordu. Oğlan bir yılda “Amme”ye gelemedi. Durum iyi. Hani içimden, “Sürgünden sonra da Bursa’da kalsam, bu Kuran dersi hiç de kötü iş değilmiş…” diye geçiriyorum. Bir sabah yine Ulucami’de bekledim. Öğrencilerimden hiçbiri gelmedi. Ertesi gün de gelmediler. Camide tanış olduğum, müezzin ya da kayyum gibi biri vardı, ona nedenini sordum. Kem küm ediyor, ağzından baklayı çıkarmıyor. -Hastalanmışlardır, diyor. -Salgın hastalığına tutulmadılar ya bunlar… Hiçbiri gelmiyor. Bir daha öğrencilerim gelmedi. Sonradan öğrendim. Öğrencilerimden birinin babasına, -Oğlunuza kim Kuran okutuyor? Biliyor musunuz? diye sormuşlar. -Hafız Aziz! Demiş. -Hafız mı? Ne hafızı? Tam hafızı bulmuşsunuz maaşallah… Ne olduğumuzu anlatmışlar. Bunu bana bigün, kahvede ahbap olduğum, ama kim olduğumu bilmeyen bir adam anlattı. -Ah kardeşim ah, dedi, İstanbul’dan buraya sürgün ediyorlarmış, burada hafızız diye ortaya çıkıyorlarmış. Bu heriflerin girmediği kılıf yok… Az kaldı ben de çocuğumu gönderecektim. Öyle de güzel, çabuk öğretiyormuş ki… Az kaldı çocuğu zehirletecektik Böyle bir adamın Ulucami’de hafızlık edeceği kimin aklına gelir?" - Aziz Nesin, "Bir Sürgünün Anıları", Nesin Yayıncılık
    1 point
  3. Yu Hua (d. 3 Nisan 1960, Zhejiang), Çinli romancı. 1960 yılında Zhejiang'ta doğan yazar üniversitede 5 yıl boyunca diş hekimliği bölümünde okudu. Ancak daha sonra 23 yaşındayken yazar olmaya karar verdi ve çalışmalarına başladı. Çin Kültür Devrimi'nden çokça etkilendi, eserlerinde sık sık devrimin yansımalarına yer verdi. Yazar bugüne kadar 4 roman yayımladı. Bu romanlar arasındaki Huozhe adlı eseri, Türkçede Nisan 2016 yılında Yaşamak adıyla yayımlandı. Eser, 1994 yılında Zhong Yimou tarafından sinemaya da uyarlanmıştır.
    1 point
Bu skor tablosu Istanbul/GMT+03:00 olarak ayarlandı
×
×
  • Yeni Oluştur...