Jump to content

YEDİTEPE İSTANBUL  ( 2001-2002 )


belgeport
 Paylaş

Önerilen Gönderiler

YEDİTEPE İSTANBUL  ( 2001-2002 )

Fikri görüntüle

YEDİTEPE İSTANBUL  ( 2001-2002 )
 
50 Dakikalık 47 bölümlük şahane dizi...

Zuhal Olcay'ın canlandırdığı Olcay, işadamı kocası iflas edip intihar edince orta halli bir mahalleye taşınmak zorunda kalır. Eski tarz sıcak ilişkilerini kaybetmemiş bir mahalledir. Emre Kınay'ın canlandırdığı işsiz Yusuf karakterinin yazmayı denediği Mahallenin Romanı ile paralel olarak mahalledeki zengin çeşitlilikteki karakterlerin başından geçen olaylar anlatılır.

TRT'de yayınlanmış en güzel dizilerden biriydi. Bunda iyi oyuncu kadrosunun yanı sıra rol dağılımının eşit şekilde paylaştırılmasının da etkisi vardı...

FB_IMG_1727481855147.jpg


 

Verimli kitap sohbetleri yaptığımız Telegram grubumda bu tür bilgilerin çok daha fazlasını paylaşıyorum. Katılmak için bana mesaj atmanız gerekiyor 📚

Link to comment
Share on other sites

Sohbete katıl

Şimdi mesajını gönderebilir ve daha sonra kayıt olabilirsin. Bir hesabın varsa, hesabınla göndermek için şimdi oturum aç.

Misafir
Bu konuya yanıt ver...

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

 Paylaş

  • Popüler Katkıda Bulunanlar

    Bu hafta kimse itibar kazanmadı.

  • En Çok Katkı

  • En Çok Çözülen

    Bu hafta hiçbir şey çözülmedi.

  • Konular

  • Gönderiler

    • Ruhumda gizli bir emel mi arar Gözlerime bakıp dalan gözlerin? Aklıma gelmedik bilmece sorar Beni hülyalara salan gözlerin! Nigâhın gönlüme - ey perî - peyker! Leyâl-i hasretin hüznünü döker; Karanlıklar gibi yığılır çöker İçimde yer edip kalan gözlerin! Huzûrunda bâzen benliğim erir, Tavrın hulûsumdan şübhe gösterir. Bâzen de ne olmaz ümidler verir Sabr ü karârımı alan gözlerin! Gamzende zâhir, ey ömrümün vârı! Füsûn-ı hüsnünün bütün esrârı. Neşr eder âleme reng-i bahârı Koyu menekşeye çalan gözlerin! Sihirdir, şüphesiz, bütün bu şeyler; Bakışın zihnimi perişan eyler. Bana aşk elinden efsane söyler, Aşka inanmayan yalan gözlerin! 📝| Gözlerin, Rıza Tevfik Bölükbaşı 🖼️La Belle Dame Sans Merci, Frank Dicksee
    • Trendeki Kiz - Paula Hawkins.epub Arthur Conan Doyle - Üç Çatılı Ev.epub Mark Twain - Seçme Öyküler (İş Bankası).pdf Mark Twain - Seçme Öyküler.epub Mark_Twain_Toplu_Öyküler_1_Tuhaf_Bir_Rüya_Alfa_Yayınları.pdf Mark Twain Sığır Sözleşmesi.pdf Mark_Twain_Mastürbasyon_İlmi_Üzerine_Altı_Kırkbeş_Yayınları.pdf Mark Twain İnsan Nedir Dedalus Yayınları.pdf Atatürkçe_Düşünmek_Atatürkçe_Davranmak_Ferhunde_Öktem.pdf Matthieu_Ricard_Jean_François_Revel_Keşiş_ve_Filozof_Doğan_Novus.pdf Ahmet Gökbel - Kıpçak Türkleri.pdf Türklerin Kültür kökenleri - Ergun Candan.pdf Şeytanla_Anlaşma_Elizabeth_O'Roark_The_Grumpy_Devils_#1_m_N.epub Gurur Kralı-Ana Huang kings of Sin #2 -NİNOVALİBRARY-.pdf Güzel Günlerin Habercisi-Debbie Macomber.Oceanside #3.m.N.pdf Parçalanmış Ruhlar-Neva Altaj-Perfectly Imperfect #6.m.N.pdf Karışık Kaset - Brittainy Cherry.m.pdf Fırtına_ve_Öfke_Jennifer_L_Armentrout_The_Harbinger,_#1_m_N.pdf Alaska Tatili-Debbie Macomber-m.N.pdf Bilal Şimşir - Doğunun Kahramanı Atatürk.pdf Ahmet_Midhat_Efendi_Romanlar_5_Çengi_Kafkas_Süleyman_Musli_TDK_Yayınları.pdf Hasan Kundakçı - Güneydoğuda Unutulmayanlar.pdf Zamanın Sahibi Zülkarneyn (Serhat Ahmet Tan).pdf Çoklu yazarlar - Aşkın En Güzel Tarihi.pdf İşitme Yetersizliği Olan Bireyler - Aileler İçin Rehber.pdf
    • Muharrem Ergin - Dede Korkut Kitabı.pdf Moliere - İnsandan Kaçan.pdf Albert Camus - Tersi ve Yüzü.pdf Javier Cercas - Saplantı.pdf Abraham Ascher - Kısa Rusya Tarihi.pdf Philip K. Hitti - Arap Tarihinin Mimarları.pdf Oscar Wilde - Önemsiz Bir Kadın.pdf Bircan Yıldırım Hayat Cesurlara Torpil Geçer (1).pdf
    • ÇAĞ KAPATAN FİLOZOF: GİORDANO BRUNO İnsanlık tarihinin en karanlık dönemi Ortaçağ, 324’te Kilisenin beş kişiyi  kara büyü yapmakla  suçlayarak, canlı canlı yakmasıyla başlar ve  1216 yıl sonra, Kilisenin  Rönesans’ın gerçek filozofu, bilim adamı Giordano Bruno’yu yine canlı canlı yakmasıyla son bulur. Bruno, doğa, evren ve tanrı konularıyla ilgilenerek Kilisenin asla affetmeyeceği suçlar işliyordu. Ama baskılar sonunda Roma’ya kaçmak zorunda kaldı. İşlemediği bir cinayetle suçlanınca, buradan da Cenevre’ye gitti. Bir süre sonra, bazı safsatalara karşı bir bildiri yayınladı, Kilise tarafından tutuklandı, aforoz edildi ve ağır işkenceler gördü. Çok ağır koşullar altında önce İsviçre’ye sonra da Fransa’ya sığındı 1583’te, Oxford Üniversitesinde, Kopernik’in Yeni Evren kuramı konusunda bir dizi konferans verdi. 1585’te Paris’e döndü. Ne var ki, Paris’te  Kiliseler arası barış  kavgaya dönüşmüştü. Bruno bu yeni havaya hiç aldırmadan, Katolik Kilisesi’nin bağnaz tutumunu acımasızca eleştirdi. Paris Katolik Kilisesi’nin egemenliğindeydi; artık Paris’te kalamazdı; Almanya’ya kaçtı. Burada, “Yüz Altmış Makale” adlı eserini yayınlayarak, bütün dinlerin barış içinde bir arada yaşamaları gerektiğini vurguluyor ve hoşgörüyü savunup bağnazlığı yeriyordu. Bu sefer de, Protestan Kilisesi tarafından, “kabul edilmiş doktrinlere aykırı düşünceler” taşıdığı gerekçesiyle aforoz edildi. Engizisyon  Bruno’yu Felsefeci değil, ca­sus olduğu iddiasıyla yakalayıp zindana attı. Yedi yıl işkence ettiler.Bruno’dan, herkesin gözleri önünde, bilimi lanetlemesini istiyorlardı. Ama Bruno’ya bunu yaptırabilecek işkence yoktu.  Defalarca kendi kendisine şu sözleri tekrarlıyordu: ”Dayan. Mert ol. Cahillerin yargısı seni tehdit etse bile, fikrinden dönme. Işığı karanlıktan ayıracak bir yüksek akıl mahkemesi vardır. Kahramanlar bedenin değil ruhun ölümünden korkarlar.”Bruno, yedi yıl süren baskı ve işkencelere rağmen, geri adım atmıyor, özür dilemiyor, “Geri alınacak hiçbir sözüm yok,” diyordu. Papa VIII. Clemens sıkıldı ve, “Artık bitirin bu işi,” dedi. Emir yerine getirildi ve Bruno yakılarak ölüme mahkum edildi. Yüzlerce Romalı, ünlü bir dinsizin yakılmasını seyretmeye koşuyordu. Papa, 50 Kardinal ve bütün ülkelerden özel olarak bu büyük kilise şölenine (!) gelen konuklar meydanı doldurmuştu.. Romalılar, başına taç yapıp övünmeleri gereken bu büyük insanla alay ediyor, ona küfrediyorlardı. Kalabalıkta biri, “Bruno sevinsene! Pek yakında, var olduğunu söylediğin dünyalara göç edeceksin,”diye bağırıyordu. Bruno, bir odun yığınına çıktı. Korkusuzca seyircilerinin gözlerinin içine bakıyordu. Odunlar tutuşturuldu. Papazlar heyecanla Bruno’nun hiç olmazsa bu son dakikalarda fikirlerinden döneceğini ve büyük bir zafer kazanarak  mutlu olacaklarını sanıyorlardı. Hüküm, yüzüne karşı okunduğunda, Bruno, ”Ölmemi buyuran sizler, şu anda benden daha fazla korkuyorsunuz,” diye haykırınca, susturabilmek için ağzına bir askerin mendilini tıkadılar. Öpmesi için uzatılan haça tükürdü. Dilini kerpetenle kopardılar ve diri diri yaktılar. Ağzından ne bir söz, ne bir inilti çıktı. Bilincini de kaybetmemişti. Tam 400 yıl sonra, haklı bulunarak heykeli dikildi. Nereye mi? Yakıldığı, Roma'nın meşhur  “CampodeiFiori” meydanına. CampodeiFiori, “Çiçek Tarlası” demek, İtalyan gençler her gün o heykeli canlı çiçeklerle, çiçek tarlasına dönüştürüyor, hiç çiçeksiz bırakmıyor BRUNO DA BİZİ ŞU SÖZLERİYLE İKAZ EDİYOR: “Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar  ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı.” "alıntı"
    • Okumanın amacı nedir? - Kısa Bir Öykü Fikri görüntüle Bir öğrenci hocasına şöyle bir soru sorar: “Birçok kitap okudum ve çoğunu unuttum; o halde okumanın amacı nedir?” Öğretmen o an cevap vermez; fakat birkaç gün sonra, o ve genç öğrenci bir nehrin kenarında otururken, öğretmen susadığını söyler ve çocuğa yerde duran eski, kirli bir süzgeçle su getirmesini ister. Öğrenci, bunun mantıksız bir istek olduğunu bildiği için şaşırır. Ancak hocasına karşı gelemez ve süzgeci alıp bu anlamsız görevi yerine getirmeye başlar. Her seferinde süzgeci nehre daldırıp hocasına biraz su getirmek istediğinde, daha ona doğru bir adım bile atamadan süzgeçteki su tamamen akıp gitmiştir. Defalarca denese de ne kadar hızlı koşarsa koşsun, su süzgecin deliklerinden akarak kaybolur. Bitkin halde hocasının yanına oturur ve şöyle der:  • Bu süzgeçle su getiremiyorum; beni affedin hocam, bu imkansız ve görevimde başarısız oldum.  • Hayır! diye yanıtlar yaşlı adam gülümseyerek - Başarısız olmadın. Süzgece bak: Şimdi parlıyor, tertemiz, tıpkı yeni gibi. Süzgecin deliklerinden sızan su onu temizledi.  • Kitap okuduğunda da - diye devam eder yaşlı Hoca, - sen bir süzgeç gibisin ve onlar da nehir suyu gibidir. Sayfalar arasında bulacağın fikirler, duygular, hisler, bilgi ve gerçek, onları hafızanda tutamasan bile, zihnini ve ruhunu temizleyecek, seni daha iyi ve yenilenmiş bir insan yapacak. İşte okumanın amacı budur. Alıntı* Yazan malialdemir Gönderim Tarihi 13-10-2024 Kategori Genel  
×
×
  • Create New...